İmtihan bireysel, herkes kendi amelinden sorumlu. Ama nedense hep başkalarını sorgularız. Başkalarını eleştirir, ötekileştiririz. Atalarımız boşuna dememiş “İğneyi kendine çuvaldızı başkasına…”diye. Kendimizi birazcık görebilsek, aynaya bakabilsek çok şey değişecek, anlayabileceğiz gerçeği.
Niyetimiz ne? Doğru olmak mı? O zaman bakalım önce kendimize. Biz doğru muyuz? Emin miyiz halimizden? Yoksa zan mı yapıyoruz, bihaber miyiz ilmimizden? Yol ayrımı burada başlıyor işte. Eğer duruşumuz doğru, dayanaklarımız sağlam ise; eğer niyetimiz samimi ise yön vermeliyiz kendimize. Doğru yolda yürümeliyiz. Ama neresindeyiz bu işin? Yapıyor muyuz görevimizi? Yoksa başkalarına mı bakıyoruz? Başkalarına bakıp hedef oklarımızı yöneltmek üzere bahane mi arıyoruz?
Nedense Kendimize yön verecekken başkalarıyla uğraşırız. Kendimizi düzeltmeden başkalarını düzeltiriz(!). Sanki bizi bizden sormayacaklar, başkalarından sorgulanacağız. Yapmak adına kırıp döküyoruz. Kendimizi sorgulamıyoruz. Öyle ya biz Hakkın temsilciyiz, her halükarda doğruyuz(!) Çıkarmışız kendimizi temize, aklanmışız. Daha da öte Hakkın yerine geçmiş ölçü olmuşuz. Bu yetkiyi Allah’tan almışız ya(!) “…kendinizi temize çıkarıp durmayın. O, kimin sorumluluğunu yerine getirdiğini daha iyi bilendir”[1] buyruğunu unutmuşuz. Hem “İyiliği insanlara emrediyor da kendinizi unutuyor musunuz? Üstelik Kitabı da okuyorsunuz. Aklınızı hiç mi kullanmıyorsunuz?”[2] uyarısının muhatabı da biz değiliz(!) Öyle ya, bu ayet Müslümanlardan bahsetmiyor, Yahudileri uyarıyor(!) İşte ondan dikkate almıyoruz.
Bölünmüşüz, bölük pörçük olmuşuz. Birbirimizle hakkı aramak üzere dertleşmeyiz. Kendimizi ispata çalışırız. Doğru biziz, ehlisünnetiz. Öyle ya sünneti izleyeniz. Doğruyu göstereniz. Ya da Şiayız, ehlibeytin izindeyiz. Peygamberi ve ailesini çok seveniz. Doğru yol bizdedir. Biz doğru yolu izleyeniz. En doğrusu ashabı izlemektir. Sağlam neslin peşinden gitmektir. O yüzden doğru biziz. Biz selefiz. Selefin izindeyiz. Uyun gelin bize, uymayın nefsinize.
Ne kadar kişiyi yola getirirsek yolumuz o kadar aydın. Önemli olan insanlığı kurtarmak. Bizim kurtuluşumuz zaten tamam. Ahirette şefaatçimiz de var. Her ne kadar“Hiç kimsenin kimse için bir şey ödeyemeyeceği, kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği, kimseden fidye alınmayacağı, kimseye yardım edilemeyeceği bir güne dönük sorumluluklarınızı yerine getirin”[3] buyrulsa da biz imtihanı geçmişiz(!)
Her ne kadar imtihan bireysel olsa da, hesaba çeken yüce Rab olsa da biz işimize bakarız. Ölçüyü alırız elimize. Herkesi dolarız dilimize:
—Yanlış yolda sizsiniz! Sünnet inkârcı sizsiniz! Çıkmışsınız yoldan! Sünneti terk etmişsiniz! Kur’an’ı anlayamazsınız! Sizin ilminiz ne! Eskiler okumamış mı? Eskiler anlamamış mı? Siz mi anlıyorsunuz? Ashabı, imamları unutuyor musunuz?
—Sünnet inkârcı değiliz. Yüce Rab buyuruyor. Resul de ona uyuyor. Ayeti okumuyor musunuz? Hadisleri cımbızlıyor musunuz? Ashap demekle olmuyor. İmamlar demekle olmuyor. Onlar bu durumu nasıl okumuş biliyor musunuz? Hem atalar dinine uymak niye? Buyurmuyor mu Rab? “Onlara “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiğinde “bilakis, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız” derler. Ya ataları bir şeyi akledemiyor ve doğru yolu göremiyorsa?”[4]
—Atalar dini mi dedin? Ne zaman atalar dini oldu geleneğimiz? Atalar dini olur mu hiç mezhebimiz? Biz doğru yoldayız bir kere! Müşrikleri ve atalarını yeren ayeti okuyorsun bize.
Tartışmalar sürüp gidiyor. Samimiyetle Furkan’a[5] gidilmiyor. Herkes kendince uyarıyor. Bir uyarsak kendimizi, düzeltsek niyetimizi, düzelirdi her şey, düzeltsek nefsimizi. Bu ne kadar sürer ki? Bir ömür ne ki? İnsan hayatı çok kısa. Kısacık bir dönem için bu ihtiras niye ki? Neden zanna uyarız? Neden ötekileri suçlarız? Kendimize bakabilsek, niyetimizi sorgulayabilsek yapacağız en iyi işi.
Bakalım artık niyetimize belirleyelim hedefimizi. Hakkın yanında olalım, önce kendimizi uyaralım. Başkalarını uyaracaksak örnek insan olalım. Her işin başı niyet. Niyetindeki ne ise, odur sana kısmet. “Ameller niyetlere göredir. Herkes için niyetinin karşılığı vardır. Kimin hicreti Allah’a ve resulüne ise onun hicreti Allah’a ve resulünedir. Kimin hicreti elde edeceği dünyalığa ya da evleneceği bir kadına ise onun hicreti hicret ettiği şeyedir.[6] Dön artık Allah’a hicret et. Ya da dünyalığa minnet et. Ama sakın unutma “…Ahirete nazaran dünya hayatının menfaati yok denecek kadar azdır”.[7] Kararı verme zamanı. Kendine dönme zamanı. Ya aynaya bak haddini bil! Ya da hani sende samimi dil!
Mustafa Ayas
18. 05. 2010
[1] Necm, 32
[2] Bakara, 44
[3] Bakara, 48 Benzer ayetler için bkn. Bakara, 254; Enam, 51; Enam, 70
[4] Bakara, 170
[5] Kur’an’a, Ölçüye
[6] Buhari, Müslim, Ebu davut
[7] Tevbe, 38
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder