20 Nisan 2007 Cuma

Peyhamber Sevgisi

Sevgili peygamber efendimizin anıldığı ve O’nu hatırlamak adına etkinliklerin yapıldığı haftaya kutlu doğum haftası denmektedir. Her yıl 20 Nisan tarihine denk gelen hafta, kutlu doğum adına etkinliklerde bulunulmaktadır.
Peygamberimizin doğumu, neden kutlu doğumdur? O beşer üstü bir varlık mıdır? O’nu anmak adına ne gibi faaliyetlerde bulunmak doğru davranış olacaktır? Bu soruların cevabı çok önemlidir.
Peygamber efendimizin doğumu kutlu bir doğumdur. Çünkü Allah’ın insanlarla kendisi arasında elçi seçeceği kişinin dünyaya gönderilişi insanlık tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. Elçi Allah’ın buyruklarını, görevi gereği, insanlığa ulaştıran, mutluluk yolunu gösteren, tebliğ ettiği kurallara öncelikle kendisi uyarak insanlığa örnek olan kişidir. Elçi insan üstü bir varlık değil, iyi bir insanın özelliklerini her yönüyle şahsında toplayan, yaşamı ile insanlara örnek olan bir insandır. O öncelikle kendisi vahye uyan ve vahyi uygulayandır. Yüce Allah O’na hitaben “Rabbinden sana vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”[1] buyurmaktadır.
O beşer üstü bir varlık değil, sadece bizim gibi bir insandır. Zaten bu yönü ile bize örnek olmaktadır. İnsanlara örnek olabilecek varlık, elbette ki insan olmak zorundadır. Bu bakımdan peygamber efendimizi, beşer üstü bir takım algılamalarla kutlu doğum adına farklı makamlara yüceltmek yerine, Onun örnekliğini hatırlamalı, kutlu doğum haftası münasebeti ile bir kez daha O’nun kurana tabi olan yönünü şahsımıza rehber edinmeliyiz. Yüce Allah Onun hakkında şöyle buyurur: “De ki, ben de tıpkı sizin gibi bir insanım. Bana, ilâhınızın bir tek ilâh olduğu bildiriliyor. Artık kim Rabbine kavuş­mayı umuyorsa hemen iyi bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak etmesin.”[2] “Muhammed, sadece bir resûldür / elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçmiştir.”[3]
Kutlu doğum haftası bize peygamberimizi örnek almamız gerektiğini hatırlatmalıdır. Çünkü yüce Rabbimiz “Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”[4] Buyurmaktadır. Peygamberimizi anmak adına onu konumundan üstün algılamak müslümana yakışan bir davranış olmayacaktır.
Bu bakımdan en önemli görevimiz, Peygamberimizi kendimize örnek almayı öğrenmek ve O’nun bize bıraktığı en önemli emanet olan Kuran’a uymaktır. O’nun kuran’a aykırı bir söz ya da davranışta bulunamayacağının bilinci ile ona atfedilen sözleri Kuran ışığında anlamak gerektiğini hiç unutmamamız gerekmektedir.
Allah’ı sevmenin ancak Allah’ın elçisine uymakla mümkün olacağı konusu yüce Allah’ın kesin hükmüdür. Yüce Rabbimiz “(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”[5] Buyurmaktadır. Peygambere uymak öncelikle Kurana uymakla mümkün olacaktır. Çünkü Peygamberimiz Kuranı tebliğ etmiş ve Kurana uymuştur.
Allahın elçisi, kendisini yüceltmek isteyen ve aşırı övenleri bakın nasıl uyarmıştır:
“Ey insanlar! Allah’a karşı olan sorumluluğunuzun bilincinde olun ki şeytan sizi aldatmasın. Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im. Allah’ın kulu ve resulüyüm. Allah’a yemin ederim ki beni, Allah’ın bana verdiği makamın üstüne çıkarmanızı sevmiyorum.”[6]
"Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı surette methettikleri gibi, sakın sizler de beni methederken aşırı gitmeyiniz. Şüphesiz ki, ben sadece bir ku­lum. Onun için bana (sadece) Allah'ın kulu ve resûlü deyiniz."[7]
Mustafa Ayas
[1] Ahzab, 33/2
[2] Kehf, 18/110
[3] Âl-i İmran, 3/144
[4] Ahzab, 33/21
[5] Âl-i İmran,3/31
[6] Ahmed b. Hanbel, 3/153, 241, 4/25, 40. Benzer bir hadis için bkz.: Ebû Davud, Edeb, 9.
[7] Buhârî, Enbiyâ, 48.