17 Şubat 2013 Pazar

Ön Yargıların Anlamaya Perde olması (Zuhruf 86 Örneği)

Eğer bir takım ezberlerle yola çıkılırsa bu yolda ezberleri onaylatmaktan öte bir şey üretilemez. Zira kişi peşin kabulleri doğrultusunda kendisine yön vermiş olur. Bu durumda gerçeği görmez, göremez.   Kur’an’ı Kur’an’dan okuyan ve Allah’ın tevilini dikkate alan birisi olarak yaptığım çalışmalar neticesinde birçok mealin adeta birbirinden üretilmiş olduğuna şahit oldum. Bu, benim için üzücüydü. Meallerde, önceden edinilmiş bir usulün bulunmasının ve Kur’an’ın kendisini açıklama noktasında ortaya koyduğu usulün görülememesinin bu noktada etken olduğunu düşünmekteyiz.       Bu durumu bir ayet örneğiyle açıklamadan önce kur’an’ı anlamanın usulünün ne olması gerektiği konusunda Kur’an’a kulak verelim. Kur’an diyor ki Sözün sahibi Allah olduğu için sözün hakiki anlamını ortaya koymak Allah’ın yetkisindedir. Sözü kendileri açıklamaya kalkışanlara Allah meydan okuyor ve sözün tevilini sadece kendisinin yapabileceğini bildiriyor. Ali İmran 7. ayette Allah, Necranlı Hıristiyanların ayetleri kendi ön kabulleri doğrultusunda eğip bükmeleri karşısında Kur’an’ı indirenin Allah olduğunu dolayısıyla açıklama yetkisinin de kendisine ait olduğunu vurguluyor. Kalplerinde eğrilik olanların art niyetle ve açıklamayı kendileri yapmak üzere ayetlere yöneldiklerini beyan ediyor. Ayetleri, “hâkim kılınmış ayetler” ve “farklı anlamlara müsait ayetler” olarak sınıflandırıyor. Ayetlerin, hâkim kılınmış ayetlere aykırı bir şekilde yorumlanmamasını tembihliyor. Sözün sahibi Allah olduğu için sözün hakiki anlamını ortaya koymanın (tevilin) Allah’ın yetkisinde olduğunu vurguluyor. Vahyin ortaya koyduğu hakikat bilgisinde Rabbin maksadını araştırıp tespit edenler biz buna inandık der buyuruyor. Gerçi yaygın görüşe göre Ali İmran 7. ayet Kur’an’daki bazı ayetlerin Allah’tan başkası tarafından anlaşılamayacağı şeklinde yorumlanmıştır. Bir başka yoruma göre ise “derinleşmiş âlimler de anlayabilirler” denerek âlimlere de tevil yetkisi verilmiştir. Oysa bizlere düşen tevil yapmak değil Allah’ın tevilini bulup ona uymaktır. Biz burada bu ayetin bize göre doğru anlamını vermekle yetineceğiz.   “Kitabı sana indiren odur. Onda hâkim kılınmış ayetler vardır. Onlar kitabın esasıdır. Diğerleri ise benzeşiklik arz edenlerdir. Kalplerinde eğrilik olanlar benzeşikliği olanlara fitne çıkarmak ve onun hakiki anlamını ortaya koymak arzusuyla yönelirler.  Oysa Onun hakiki anlamını ortaya koymayı sadece Allah bilir. İlimde yerini araştırıp bulanlar[1] ‘biz ona inandık hepsi Rabbimizin katındandır’ derler. Yalnızca ön yargıdan arınmış olanlar hakkıyla düşünebilir”.[2]   Tevil ve açıklama yetkisinin sadece Allah’a ait olduğunu ve inananların Allah’ın bu tevilini araştırıp bulmakla yükümlü olduklarını ortaya koyan bir diğer ayet ise Hud suresindeki ayetlerdir.   “Elif, Lâm, Râ; Öyle bir kitap ki, ayetleri hâkim kılınmış sonra en doğru kararı veren ve her şeyden haberdar olan tarafından ayrıntısıyla açıklanmıştır. Yalnızca Allah’a kul olasınız diye! Ben ise O’ndan yana sizin için bir uyarıcıyım, bir müjdeciyim”.[3]   Bu usul dâhilinde Kur’an’ı okuduğumuzda Rabbimizin mesajını anlamamız mümkün olacaktır. Aksi takdirde kendimizi kandırmaktan öte bir şey yapmış olmayız.  Zuhruf süresi 86. ayeti okuduğumuzda Arap dili kurallarına ve Arap dili sözlüğünün ortaya koyduğu anlamlara uygun, Kur’an’ın bütünlüğü ile örtüşen bir anlama ulaştığımızı düşünüyoruz. Ama meallerde anlamın çok farklı sunulduğunu görmekteyiz. Ayette dua etmek anlamına gelen (dea yed’u) fiili kullanılmasına rağmen meallerin çoğu ibadet etmek anlamına gelen (Abede yabudu) şeklinde çevirmişler. Dua etmek anlamında çevirenler ise fiilin faili ile mefulünün yerini değiştirerek anlamı Türkçemize taşımışlar. Bu durumda ayet anlaşılamaz bir hal almış. Burada resmî bir kurum olması bağlamında öncelikle diyanetin mealini verelim sonra da ayetin bize göre doğru anlamını ortaya koyalım. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi mealine göre ayet şöyle demektedir.   “O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefaat edebilirler”.[4]   Bize göre ayetin doğru meali şöyle olmalıdır. “O’nun dışındakine dua edenler şefaat elde edemezler. Sadece bilerek hakka şahit olanlar şefaatten nasiplenebilirler”.[5]   Bu ayette Allah’ın yetkisinde olan şefaatten sadece bilinçli olarak hakka şahit olanların nasiplenebileceği, Allah’tan başkasına dua edenlerin ise müşrik olduklarından dolayı hiçbir şekilde affa uğrayamayacakları, Allah’ın şefaatinden nasiplenemeyecekleri vurgulanmaktadır.   Bu konuyla ilgili olarak hâkim kılınmış ayetler şunlardır.   1-“De ki: Şefaat tamamıyla Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’na aittir. Sonra O’na döndürüleceksiniz”[6]   2-“Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise gerek gördüğü kimse için bağışlar. Allah’a şirk koşan ise tamamıyla sapıtmıştır”.[7]   3-“Allah’la beraber başka bir ilaha dua etme! O’ndan başka ilah yok. Onun veçhi dışında her şey helak olucudur. Hüküm O’na aittir, O’na döndürüleceksiniz”.[8]   4-“Yalnız sana kul olur ve yalnız senden yardım dileriz”.[9]   Zuhruf 86. ayete çeviri yapanlar dua etmekle tapmak arasındaki anlam farkını meallerine yansıtmayarak Kur’an’ın asıl mesajının örtülmesine sebep olmuşlardır. Bir kısmı da bu farkı meale yansıtmışlar ancak diğerleri gibi bunlar da şefaate sahip olamayacak olanlar Allah’ın dışındakilere dua edenlerken kendilerine dua edilenleri şefaat edemeyecekler diye çevirip istisnasındaki hakka şahit olanları şefaat edebilir gibi sunmuşlardır. Böylece Allah’ın dışındakine dua edenlerin bu yanlışını dikkate almayarak dua edilenlerin hak yolda olmaları durumunda şefaatlerinden nasiplenileceği yanlış çıkarımında bulunmuşlardır. Oysaki Allah’ın dışındakine dua etmenin, istianede bulunmanın yanlışlığı, şirk oluşu Kur’an’ın en açık hükmüdür.   Mesele bu kadar açıkken bu ayeti bu yönde meallendirmek hem Arap dili kurallarına hem de Kur’an’ın bütünlüğüne aykırı düşmektedir.   Biz bu ayeti kelime kelime çevirerek meseleyi ortaya koymaya çalışacağız. Ayetin metni şöyledir:    وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ   VELA YEMLİKU: Sahip olamayacak, ELLEZİNE: O kimseler ki, YED’UNE: Dua ediyorlar, MİN DUNİHİ: O’nun (Allah’ın) dışındakine, EŞŞEFAATE: Şefaate, İLLA MEN ŞEHİDE BİL HAKKI VEHUM YALEMUNE: Ancak Hakka bilinçli olarak şahit olanlar şefaate sahip olacak (Zümer 44 te belirtilen Allah’ın şefaatinden yani kayırmasından nasiplenecekler)   Bu ayette bir sıla cümlesi bulunmaktadır. Arap dili kuralları gereği sıla cümlesinin faili ismi mevsula raci olmak zorundadır. Bu durumda sıla cümlesinin faili yani aid zamiri “yedune” filindeki cemi vavıdır ve ismi mevsul olan “ellezine” ye racidir. Bu durumda “vela yemliku” fiilinin faili dua edilenler değil dua edenlerdir. Ama ne yazık ki ayet bu kadar açıkken mealler dua edenleri değil dua edilenleri “la yemliku” fiilinin faili yapmışlardır.   Ayetin doğru çevirisi Allah’ın dışında dua ettikleri şefaate sahip olamayacaklar değil Allah’ın dışındakine dua edenler şefaate sahip olamayacaklar yani şefaat elde edemeyecekler şeklinde olmalıdır.   Bu durum ön yargıların ve edinilmiş bir din anlayışıyla Kur’an’ı okumanın ne kadar sakıncalı olduğunu göstermektedir. Bizim görevimiz Kur’an’ı kur’an’dan okumak olmalıdır. Ayetleri kendimiz tevil etmek yerine Allah’ın kur’an’daki tevilini aramalıyız. Kur’an’ı okurken önceden edindiğimiz usulü değil Kur’an’ın ortaya koyduğu usulü dikkate almalıyız.   En doğrusunu Allah bilir…                                                                                                                                           Mustafa Ayas İlahiyatçı [1] Allah’ın açıklamalarını dayanak alanlar [2] Ali İmran 7 [3] Hud 1,2 [4] Zuhruf 86 Bak Diyanet meali [5] Zuhruf 86 [6] Zümer 44 [7] Nisa 116 [8] Kasas 88 [9] Fatiha 5

Allah'ın Katında Onun İzni Olmadan Kim Kime Şefaat Edebilir

ALLAH KATINDA KİMSE KİMSEYE İLTİMAS GEÇEMEZ KİMSE KİMSEYE ŞEFAAT EDEMEZ 2/ 48-Kimsenin kimse için bir şey ödeyemeyeceği, kimseden iltimasın kabul görmeyeceği, kimseden fidye alınmayacağı, kimselere yardım edilemeyeceği bir güne karşı sorumlu davranın. 2/ 123-Kimsenin kimse için bir şey ödeyemeyeceği, kimseden fidyenin kabul görmeyeceği, kimseye iltimasın fayda sağlamayacağı, kimselere yardım edilemeyeceği bir güne karşı sorumlu davranın. 2/ 254-Ey inananlar! Kendisinde alışverişin, dostluğun ve iltimasın olmadığı bir gün gelmeden evvel sizleri rızıklandırdığımız şeylerden infakta bulunun. Kör davrananlar hak tanımaz kimselerdir. 255-Allah ki O’ndan başka ilah yoktur, hayatın sahibidir, kontrolü elinde tutandır. O’nu ne dalgınlık alır ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun katında O’nun izni olmadan kim iltimas geçebilir? Onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Gerek gördüğü dışında O’nun ilminden hiçbir şeyi ihata edemezler. O’nun hükümranlığı gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onları koruyup gözetmek O’na ağır gelmez. O, makamı yüce olandır azameti üstün olandır. 6/ 51-Rablerinin huzuruna toplanılacaklarından dolayı korkanları vahiyle uyar. Onlar için Allah’ın yakınından ne bir veli ne de bir iltimasçı vardır. Ola ki sorumlu davranırlar! 6/ 70-Dinlerini oyun ve eğlenceye alanları bırak. Onları dünya hayatı aldatmış. Kişinin elde ettiklerine karşılık alıkonacağını vahiyle hatırlat. Kişi için Allah’ın yakınından bir veli bir iltimasçı yoktur. Fidyenin her türünü denkleştirse dahi kendisinden alınmaz. İşte onlar elde ettiklerine karşılık alıkonan kimselerdir. Kör davranır oldukları sebebiyle kendileri için Yakıp kavuran bir içki ve acıtan bir azap vardır. 6/ 94-Sonunda, size bahşettiklerimizi arkası gerinizde bırakarak tıpkı ilk kez yarattığımız gibi tek tek bize gelmektesiniz. Kendilerini sizin için ortaklar sandığınız İltimasçı edindiklerinizi sizinle göremiyoruz; aranızdaki ilişki kesilmiş ve iddia ettiğiniz şeyler sizden yana yanlışa saplanmıştır. 7/ 53-İlla onun gerçeğinin ortaya konmasını mı bekliyorlar? Vakti zamanında onu unutmuş olanlar gerçeğinin ortaya konması geldiği gün “Rabbimizin elçileri hakka istinaden gelmişlerdi. Şimdi bize iltimas geçebilecekler var mı bize iltimas geçseler yahut geri çevrilsek de yapar olduklarımızdan başka şeyler yapsak?” Kendilerine yazık ettiler ve uydurup durdukları şeyler kendilerinden yana yanlışa saplandı. 10/ 3-Gerçekte sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı süreçte yaratan, ardından hükümranlık üzere hâkimiyeti kuran, her şeyi yöneten Allah’tır. O’nun izninin ardından olmaksızın iltimas geçebilecek olan yoktur. İşte Rabbiniz Allah budur; Ona kul olunuz! Düşünüp öğüt almayacak mısınız? 10/ 18-Allah’ın yakınından edindikleri kendilerine bir zarar veremeyecek ve bir fayda sağlayamayacak şeylere kul oluyorlar. Diyorlar ki: Bunlar Allah katında bize iltimas geçebilecek kimselerdir. De ki: Göklerde ve yerde bilemediği şeyleri mi Allah’a haber veriyorsunuz? Allah, ortak kıldıklarınızdan beridir yücedir. 19/ 86-Cürümde ısrarcı olanları cehenneme sevk ederiz. 87-Rahman’ın katında bir söz edinmiş olan dışında iltimas göremezler. 20/ 108-O gün kendisinden yan çizilmesi mümkün olmayan davetçiye uyarlar. Rahman sebebiyle sesler kısılmıştır. Fısıltıdan öte bir şey duyamazsın. 109-O gün, hakkında Rahman’ın izin verdiği ve söze rıza gösterdiği hariç iltimas geçmek fayda sağlamaz. 110- O, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar bilgi noktasında O’nu ihata edemezler.111-Artık yüzler, hayatın sahibi ve kontrolü elinde tutan için eğilmiştir. Haksızlığı üstlenmiş olan kaybetmiştir. 21/ 19-Göklerdekiler ve yerdekiler O’nundur. O’nun katındakiler O’na kulluktan yana kibirlenmezler, geri durmazlar. 20-Gece gündüz tesbih ederler; durulmazlar. 21-Yoksa onlar yeryüzünden diriltici tanrılar mı edindiler?22-Eğer göklerde ve yerde Allah’ın dışında tanrılar olsaydı elbet her ikisi de fesada uğrardı. Hükümranlığın sahibi olan Allah onların nitelemelerinden beridir yücedir. 23-O, yaptıklarından sorgulanmaz ama onlar sorgulanırlar. 24-Yoksa O’nun yakınından tanrılar mı edindiler! De ki: Delilinizi getirin! İşte bu benimle birlikte olanların ve benden öncekilerin mesajıdır hatırlatmasıdır. Bilakis onların çoğu gerçeği anlamıyorlar; onlar yüz çeviriyorlar. 25-Senden önce gönderdiğimiz her bir elçiye “Doğrusu benden başka ilah yoktur; sadece bana kul olunuz” diye vahiy buyurduk. 26-“Rahman Çocuk edindi” dediler. Subhanellah! Bilakis onlar ikram görmüş kullardır. 27-Söylemleriyle O’nun önüne geçemezler. Onlar O’nun emrine istinaden davranırlar. 28-Onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Allah’ın razı olduğundan başkasına iltimas geçemezler. Onlar Allah’a olan saygılarından ürperirler. 29-Onlardan kim “Ben Allah’ın yakınından bir ilahım” derse işte biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte böyle, biz hak tanımazları cezalandırırız. 26/ 91-Cehennem sorumsuzca davrananlar için ortaya çıkarılmıştır. 92-Onlara denir: Kul olduklarınız nerde? 93-Allah’ın yakınından? Size yardım edebiliyorlar mı yahut kendilerini koruyabiliyorlar mı? 94-Onlar da sorumsuzlar da Tepetakla oraya bırakılmışlardır. 95-İblisin askerlerinin hepsi 96-Orada tartışarak derler ki: 97-Allah’a yemin olsun ki biz apaçık bir yanlışın içindeydik. 98-Sizi âlemlerin Rabbiyle bir seviyede tutmuşuz. 99-Bizi ancak cürümde ısrarcılar yanlışa sürükledi. 100-Artık bize iltimas geçebilecek kimseler yoktur. 101-Sıcacık bir dost yoktur. 102-Bir fırsatımız daha olsaydı inanacaklardan olurduk. 103-Elbet bunda bir ayet vardır ama çokları inanacak değil! 30/ 12-O hesabın gerçekleşeceği gün cürümde ısrarcı olanlar ümitsizliğe mahkûm olur.13-Ortak kıldıklarından kendileri için iltimas geçiciler olmaz. Ortak kıldıklarını görmezden gelir olurlar. 32/ 1-Elif; Lâm; Mîm. 2-Hiçbir kuruntuya yer olmayan ilahi yasanın indirilişi âlemlerin Rabbi tarafındandır. 3-Yoksa “onu uydurdu” mu diyorlar? Bilakis o senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş toplumu uyarman üzere Rabbinden gelen gerçektir; ola ki yola gelirler. 4-Allah ki gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri altı süreçte yaratmış sonra da hükümranlık üzere hâkimiyetini kurmuştur. Sizin için O’nun yakınından bir veli bir iltimas geçici yoktur. Düşünüp öğüt almayacak mısınız? 34/ 22-De ki: Allah’ın yakınından zan buyurduklarınızı çağırın! Göklerde ve yerde zerre miktarı hükümranlık edemezler. Onların göklerde ve yerde bir ortaklıkları yoktur. O’nun onlardan bir yardımcısı yoktur. 23-Hakkında izin verdiği dışındakine onun katında iltimas fayda sağlamaz. Nihayet kalplerinden korku giderilince derler ki: Rabbiniz ne buyurdu? Derler ki: Hakikati. O yüce olandır büyük olandır. 36/ 22-Bana ne oluyor ki beni yaratana kul olmayacağım; sonuçta O’na döndürüleceksiniz. 23-Hiç O’nun yakınından ilahlar edinir miyim? Rahman bir zararı karar kılsa onların iltimas geçmesi bana bir yarar sağlamaz; beni kurtaramazlar. 24-O takdirde apaçık bir yanlışta olurum. 39/ 43-Yoksa Allah’ın yakınından iltimas geçiciler mi edindiler? De ki: Hiçbir şeyde tasarrufta bulunamayacak olsalar, akıl erdiremiyor olsalar da mı? 44-De ki: iltimas geçmek ancak Allah’ın yetkisindedir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’na aittir. Sonra O’na döndürüleceksiniz. 40/ 18-Onları, yaklaşan o güne karşı uyar; zira yürekler ağza gelip nefesler tutulur; hak tanımazlık edenler için ne sıcak bir dost ne de sözü dinlenir bir iltimas eden vardır. 43/ 84-Gökte de ilah O’dur yerde de ilah O’dur. O, en doğru kararı verendir, hakkıyla bilendir. 85-O rahmeti çok geniş olan, göklerin yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olandır. Kıyametin ilmi O’nun katındadır; O’na döndürüleceksiniz. 86-O’nun yakınından çağıranlar iltimas göremez ancak bilerek hakka tanık olanlar başka. Onlar bilirler. 53/ 23-Bunlar sadece sizin ve atalarınızın uydurduğu isimler; Allah onlar hakkında bir kanıt indirmiş değil! Başka bir şeye değil sadece zanna, kişisel arzulara uyuyorlar. Oysa kendilerine Rablerinden rehber geldi. 24-Yoksa her temenni ettiği şey insanın mıdır? 25-Oysa ahiret de dünya da Allah’ındır. 26-Göklerde nice melekler var ki Allah’ın gerek gördüğü kimse için izin vermesinin ve rıza göstermesinin ardından olmaksızın, onların iltimas geçmesi hiçbir yarar sağlamaz. 74/ 42-Sizi Sekar’a sevk eden nedir? 43-Derler ki “Biz yönelimde bulunanlardan değildik”. 44-“Miskini doyurmazdık”. 45-“Dalıp gidenlerle dalıp giderdik”. 46-“Din gününü yalan sayardık”. 47-Nihayet hak olan kesin olan bize ulaştı. 48-Artık iltimas geçicilerin iltimasları onlara fayda sağlamaz!