1 Mayıs 2010 Cumartesi

Alim Olmak ya da Zalim olmak

İnsanoğlu ya âlimdir ya da zalim. Âlim, ortaya konan bir eylem veya söylemin yahut peşinden gidilen bir anlayışın bilgisine sahip olan kişidir. Kelime olarak Arapça kökenlidir ve bilme eyleminin öznesi yani failidir.  Bilme eylemi Arapçada ilim olarak ifade edilir ve bu haliyle Türkçeleşmiştir.
            Her eylem bir gayreti, bir çabayı ifade eder. Bilmek yani âlim olmak eylemi de olayın gerçek yüzüne vakıf olma, işin hakikatine varma yolunda ortaya konan gayreti ve elde edilen delillerle ulaşılan gerçekliği ifade eder. Bu gerçeklikten hareketle ortaya konacak eylem ve söylemler ulaşılması hedeflenen durum açısından çok önemlidir. Zira hareket noktası gerçeklik olunca davranışımızı adalet üzere gerçekleştirmemiz mümkün olacaktır.  
            Evet, Âlim olmak ya da zalim olmak! Burası yol ayrımının gerçekleştiği noktadır. Zira ulaşılacak durumun hakka hukuka uygunluğu bu noktaya bağlıdır. Toplumumuzda âlim kelimesi kişinin herhangi bir eylemi öncesi sağlam dayanakları olan bir bilgiye sahip olma durumunu değil, toplumda diğerlerinden ayrı bir statüye sahip olma, diğerlerinden ayrıcalıklı bir konumda olma, her şeyden haberdar olma durumunu ifade eder olmuştur. Böylece bu kültürde yetişen, bu anlayışla beslenen nesiller artık olaylara bu pencereden baktıklarından gerçekliğe ulaşma diye bir hedefleri olmamış ezber ve ön yargı temelli bir eğitim anlayışı zuhur etmiştir. “Biz bilmeyiz âlimler bilir” “Biz anlamayız âlimler anlar” şeklinde tezahür eden bu anlayış toplumsal gelişmenin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engeldir. Müslüman neslin adaleti gözetmesi ve tüm eylemlerde ilme dayanması, toplumun ilim temelinde inşası ancak zihinlerdeki bu algıyı düzeltmekle mümkün olacaktır.  Evet, âlim kelimesi her şeyi bilir olma durumunu değil bir eylem öncesi o konuda sağlam delil ve dayanaklara ulaşma, işin iç yüzüne vakıf olma durumunu ifade eder. İnsan her eyleminden sorumlu olduğu için hayat boyu öğrenmek, bilmek yani âlim olmak faaliyeti içindedir. “İki günü eşit olan aldanmıştır” sözü de bu süreci ifade etse gerektir.  
            Kişi eylemi öncesi âlim olmazsa, yani olayın iç yüzüne vakıf olmaz, sağlam delillere dayanmazsa zanna tabi olmuş olur. Falan âlim böyle dedi filan âlim şöyle dedi şeklindeki bir yaklaşım tarzı bizi zanna uymaktan alıkoymaz. Zira bu yaklaşım tarzı bir ön kabule dayanmakta olup olayın iç yüzünü araştırmamıza engel olur. Oysa eylemimiz öncesinde âlim olması gereken biziz başkası değil.
Zalim olmak; hakka uymamak, hak tanımaz olmak anlamına gelir. Bunun için Kur’an sadece Allah’a has kılınması gereken kulluğu O’na has kılmamayı en büyük hak tanımazlık olarak nitelemiş ve “Doğrusu şirk gerçekten büyük bir zulümdür”[1]  buyurmuştur. Hakkı gözetip adalete uygun eylemlerde bulunmak ancak ilim üzere hareket etmekle mümkün olacağından âlim olmak her Müslümanın en önemli görevidir. Zira yüce Rabbimiz bir yandan Allahtan korkmamızı, kendisine karşı sorumluluklarımızı yerine getirmemizi emrederken diğer yandan Allah’a karşı sorumluluklarımızı yerine getirmemizin ancak âlim olmakla mümkün olacağını ifade etmiştir. “Ey iman edenler! Allah’a karşı sorumluluklarınızı yerine getirin ve doğrularla beraber olun”[2] ve “… Doğrusu kulları arasında ancak âlimler Allah’a gönülden bağlılık gösterebilir …” ayetleri bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Kur’an’ın ilk ayetinin “oku” olması[3], bir haberi dikkate alıp eylemi ortaya koymadan önce konunun mutlaka araştırılmasının emir buyrulması[4], zanda bulunmanın günah olarak nitelendirilmesi[5] Kur’an’ın âlim olmayı muhataplarına emir buyurduğunun açık göstergeleridir. İslam’ın doğuşuyla insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaracak nur doğmuş[6], zanna uyma dönemi kapanmış, âlim olma dönemi başlamıştır. Zanna uyan Mekke toplumu cehalet toplumu olarak nitelendirilmiş zannın karanlık dünyası ortadan kaldırılmış ilim üzere eylemlerde bulunan yeni bir toplum inşa edilmiştir. İnsanoğlu beş duyusuyla[7] etrafından haberdar olma imkânına kavuşturulmuş, elde edilen verilerin ne doğrultuda kullanılacağının belirlenmesi açısından vicdan ile donatılmıştır.  Hakkı gözetmesini sağlayan bir kalp ile donatılan insanoğlu eldeki verileri işleyip değerlendirmesi noktasında akıl denen bir nimete sahip kılınmıştır. Böylece okumak yani anlamak imkânına kavuşturulan insanoğlu bu imkânı kullanmakla sorumlu tutulmuş, bilmediği şeyin ardından gitmesi yasaklanmıştır. Aksi takdirde yaptığından sorgulanacağını unutmaması gerektiği vurgulanmıştır. “Hakkında bilgin olmayan şeyin peşinden gitme! Doğrusu kulak, göz ve kalp; bunların hepsi bu hususta sorumlu tutulacaktır”[8] buyrularak âlim olmadığımız bir durum ve eylemin öznesi yani faili olmamız yasaklanmıştır. Göz, kulak ve kalbin âlim olmamız için bize verildiği vurgulanmıştır. “… De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?...” [9] ayetiyle âlim ile cahil arasındaki uçurum ortaya konmuş.  “…  O halde sakın cahillerden olma!”[10] buyrularak zan üzere hareket etmek yasaklanmıştır.
Yüce rabbimiz zan üzere hareket edenleri uyarmış ve söylediklerinin hiçbir dayanağı olmadığını bildirmiştir. Zanna uyanların yalancı olmaktan öte bir durumları olamayacağını ortaya koymuştur. “Müşrikler diyecekler ki: ‘Allah gerek görse biz de atalarımız da şirk koşmazdık; hiçbir şeyi de haram kılmazdık’. Kendilerinden öncekiler de aynı şekilde inkâra kalkıştılar da nihayetinde azabımızı tattılar. De ki: ‘Yanınızda bir bilgi varsa gösterin bakalım!’ Sadece zanna uyuyorsunuz, sadece varsayım yapıyorsunuz”[11] buyrularak şirkin zan üzere hareket edenlerin düştükleri karanlık bir çukur olduğu vurgulanmış ve ilim üzere hareket etmek emir buyrulmuştur. “Onların çoğu zanna uyuyor. Hâlbuki zan, hakikate yönelik bir şey sağlamaz. Doğrusu Allah yaptıklarını hakkıyla bilendir” [12] ayetiyle zanna uymanın müşriklerin özelliği olduğu, zannın hiçbir gerçeklik ifade etmeyeceği vurgulanmış böylece her Müslümanın âlim olma yani davranışında bilgiye dayanma zorunluluğu ortaya konmuştur.
Gün zanna uyma günü değildir. Gün “Âlimler anlar biz anlamayız” deme günü değildir” İmtihan bireyseldir ve herkes kendi imtihanını vermektedir. Eylemler eylemin sahibinin sorumluluğundadır ve her eylem bilgi üzere gerçekleştirilmek durumundadır.  Müslüman, hakkında bilgisi olmayan şeyin ardından gidemez. Müslüman her eylemi öncesinde araştırmalı, soruşturmalı, bilgi sahibi olmalıdır. Müslüman âlim olmalıdır. Bunun başka yolu yoktur. Âlim olmamanın sonu zalim olmaktır. En büyük zalimlik ise şirktir. Zira hak tanımazlığın en büyüğüdür. Hakk’ın, affetmeyeceği tek suç ise bu hak tanımazlıktır.[13]
 
 
 
                                                                                                Mustafa Ayas
                                                                                                 01. 05. 2010


[1] Lokman, 13
[2] Tevbe, 119
[3] Alak, 1
[4] Hucurat, 6
[5] Hucurat, 12
[6] Bakara, 257
[7] Görme, duyma, tatma, koklama, dokunma duyuları
[8] İsra,36
[9] Zümer, 9
[10] Enam, 35
[11] Enam, 148
[12] Yunus, 36
[13] Lokman, 13; Nisa, 48

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder